Zeugma Antik Kenti: Tarihi ve Mozaikleri

21.09.2017
Zeugma Antik Kenti: Tarihi ve Mozaikleri

Zeugma Antik Kenti, Gaziantep il sınırları içinde, Nizip İlçesi’nin 10 kilometre doğusunda bulunan Belkıs Köyü’nde, Fırat Nehri’nin kıyısında yer almaktadır. Döneminde 80 bin nüfusluk bir şehir olduğu düşünülen Zeugma 20 bin dönümlük bir alana yayılan şehir sınırları ve nüfus yoğunluğu göz önüne alındığında döneminin en büyük kentlerinden birisidir.

Konumuna baktığınızda Fırat Nehri’nin geçilebilecek en sığ noktasında kurulmuştur, bu sebeple özellikle askeri ve ticari açıdan dönemi içerisinde incelendiğinde oldukça stratejik bir bölgede kurulduğunu söylemek mümkündür. İlk olarak Selevkos Euphrathes adıyla kurulmuş ve tarih boyunca pek çok farklı isimle anılmıştır.

13 Nisan 2012 tarihinde UNECSO tarafından Dünya Mirası Listesine alınan Kent bu tarihten itibaren uluslararası düzeyde koruma altına alınmıştır. Evleri ve bu evlerde yapılan çalışmalar sonucunda korunmaya alınan mozaiklerin dışında, tarihi açıdan önemli pek çok kalıntıya da ev sahipliği etmektedir. Helenistik Dönem ve Roma dönemi agoralarıyla bu dönemlerde yapılan sur duvarları, stadyum, tiyatro, iki adet hamam, Roma lejyoner üssü ve bu üsse ait yönetimsel alanları bulunan önemli tarihi buluntudur. Gaziantep’e kırk beş dakikalık bir uzaklıkta bulunan Antik Kente kara veya hava yoluyla ulaşım mümkündür.

Zeugma Antik Kenti Hakkında

Dicle ile Fırat nehirleri arasında yer alan ve tarihi kaynaklarda Mezopotamya olarak geçen bölgede Milattan önce 300 yılları civarında Anadolu’dan geçen Büyük İskender’in komutanlarından Selevkos Nikator tarafından kurulmuştur. Selevkos bu şehri kurmak için Fırat nehri kıyısını uygun görmüş, nehir ve kendi isminin birleşiminden oluşan bir ad seçerek şehrin ismini Selevkos Euphrathes koymuştur. Bu şehrin karşı tarafına da eşinin adı Apama’yı verdiği ikinci şehir kurarak bu iki kenti birbirine bir köprüyle bağlamıştır.

Milattan önce 64 yılına gelindiğinde ise şehir Roma İmparatorluğu hakimine geçmiş ve ismi köprü başı, geçit/köprü anlamına gelen Zeugma (Aynı zamanda nehrin karşı tarafında kalan ikiz tepeler anlamına da gelmektedir) olarak değiştirilmiştir. Özellikle yollar ve kültürler arasında bir geçiş noktası olmasından ötürü çoğu tarihçi tarafından bu isim oldukça uygun bulunmaktadır.

Tarihçesi

Öncesinde Büyük İskender’in generallerinden biri olup daha sonrasında Suriye Kralı olan Selevkos Nikator tarafından kurulmuş ve Milattan önce birinci yüzyılda Roma İmparatorluğu hakimiyetine girerek en zengin dönemlerini yaşamıştır.

Roma İmparatorluğu döneminde iki Roma lejyonunun bulunması askeri ve stratejik değerini arttırmıştır. Özellikle Roma döneminde sanat alanında oldukça ilerleyen şehir, zengin halkının Fırat’ın yamaçlarında bulunan villalarını süsleyen mozaikleri ve mozaik işçilikleriyle ünlenmiştir.

Ekonomik ve Askeri Açıdan Önemi

Roma İmparatorluğu döneminde siyaset ve ticaret yollarının geçtiği bir konum haline gelmiştir. Pers İmparatorluğu’na geçmeden önce Yunan-Roma uygarlığının son durağı olan şehir kara yolu trafiği ve bu coğrafi konumu neticesinde yol geçiş ücretleri için bir toplanma noktası haline gelmiştir. Roma İmparatorluğu için özellikle ekonomik ve askeri açıdan önemli bir Doğu Sınır şehri olmuştur.

Şehir aynı zamanda kendi adına şehir sikkesi bastırmış olan Roma kentlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Kazılar sonucunda ulaşılan sikkelerin bir yüzeyinde Thyke Tapınağı yer alırken öbür yüzeyinde Roma İmparatorluğunun gücünün simgesi olan kartal yer almaktadır.

Dini Önemi

Eski Dünya açısından oldukça önemli bir konumu bulunan kent, askeri ve ticari alanda gelişmenin dışında dini bir merkez haline de gelmiştir. Kentte bulunan Akropolün üstüne kader Tanrıçası Thyke’nin bir tapınağı yaptırılmış olsada günümüzde bu tapınak henüz toprak altından çıkartılamamıştır.

Dönemin Şehirleriyle Karşılaştırılması

Zuegma Antiokheia (Antakya) ve Aleksandreia’dan (İskenderiye) daha küçük olmakla birlikte Athena’yla (Atina) aynı büyüklüktedir. Pompei (Vezüv Yanardağının patlamasının ardından külün altına gömülen bugün İtalya sınırları içinde yer alan antik kent) ve Londinum’dan (Londra) çok daha büyüktür. Kommagene Krallığı’nın (Orta Anadolu’nun güneyinde yer alan Ermeni Helenistik Dönem Krallığı Milattan sonra 17’de Roma hakimiyetine geçti, Milattan sonra 72 yılında ise Roma’nın Suriye eyaletine katıldı) en büyük dört kentinden birisidir.

Zeugma Kenti’nin Önemini Yitirmesi

Milattan sonra 253 yılları civarında 1. Şapur önderliğindeki Sasanilerin (4. Büyük İran İmparatorluğu, 2. Pers İmparatorluğu) şehre saldırmasının ardından Roma İmparatorluğu dönemindeki ihtişamına ve önemine bir daha kavuşamamıştır. Şehir Sasaniler tarafından ele geçirilmesinin ardından yakılıp yıkılmıştır.

Zeugma Evleri

Avlulu kent villaları tarzında yapılan bu evler yaklaşık 800 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Milattan sonra 253 yılı civarında gerçekleşen Sasani yağması sırasında terk edilen bu evler günümüze kadar ulaşmıştır. Gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ulaşılan bilgilere göre şehrin zengin kesiminin yaşadığı bu lüks villaların Sasaniler tarafından hayvanları için barınak olarak kullanıldığını bilinmektedir. Genel anlamıyla kırsal kesim insanları olan Sasaniler şehrin önceki sahiplerine oranla mimariyi ve lüksü önemsiz bulmuşlardır.

Evleri özellikle Antik Döneme ait mozaikler açısından arkeologlara ve tarihçilere oldukça geniş bir kaynak sunmaktadırlar. Roma Dönemine ait evlerde bulunan mozaiklerde Yunan ve Roma Mitolojisine ait Grekçe yazıların da bulunduğu efsane ve halk öykülerinin betimlemeleri yer almaktadır. Bu evlerde bulunan mozaikler ve duvar resimleri Gaziantep şehir merkezinde yer alan Zeugma Mozaik Müzesi’ne taşınarak koruma altına alınmıştır.

Zeugma’nın Sular Altında Kalması

2000 yılında Fırat Nehri üzerinde inşa edilen Birecik Barajı’nın ardından özellikle Kenti ilgilendiren su baskınları meydana gelemeye başladı. Çok kısa sürede özellikle su altında kalabilecek bölgelerde bulunan mozaikler kurtarılarak kaldırıldı ve Eylül 2011 yılında açılan ve 30 milyon dolar harcama gerektiren ultramodern Zeugma Mozaik müzesi tarafından koruma altına alındı. Şu anda şehrin yüzde yirmi beşi sular altında kalsa da tarihi açıdan asıl önem taşıyan mozaikler Müze’de sergilenmektedir.

Zeugma Mozaik Müzesi

Gaziantep’te bulunan binanın büyüklüğü ve sergilenen mozaiklerin kapladığı alan göz önüne alındığında dünyanın ikinci büyük mozaik müzesidir. Sergilenen mozaiklerin tarihi açıdan değeri oldukça önemlidir. Mozaiklere baktığımızda özellikle Geç Antik Dönem, Erken Süryani ve Hristiyan ikonografisine ait örneklerle karşılaşılmaktadır.

Müzede 2 bin 500 metrekarelik bir alanda sergilenen mozaiklerin yanında aynı zamanda Roma Dönemi’ne ait 4 adet kireç taşından yapılma heykel, 140 metrekarelik duvar resmi, 4 Roma çeşmesi, 20 sütun ve mezar stelleri de sergilenmektedir. Özellikle müzede sergilenmekte olan Yunan Savaş Tanrısı Ares’in (Roma’da Mars olarak da geçmektedir.) bronz heykeli en çok dikkat çeken parçalardan biridir.

Müzenin giriş katında Poseidon ve Euphrates villaları tüm duvarları ve mozaikleriyle birlikte yeniden kurularak koruma altına alınmıştır. Özellikle iki villa ve mozaikleri döneminin en zengin şehirlerinden biri olduğunun kanıtı niteliğindedir.

Zeugma Antik Kenti Mozaikleri ve Hikayeleri

Triton Mozaiği

Mozaikte hikayesi anlatılan Triton, Poseidon’un (Yunan Deniz Tanrısı, Roma’da Neptün ismiyle de bilinir. 7 büyük Olympos Tanrısından biri, Zeus’un erkek kardeşi) deniz kraliçesi olan Amphitrite’den olma oğludur.

Nereidlerden (Denizci Nereus ve Doris’in elli kızına verilen genel isim) biri olan Amphitrite bir gün Naksos adası yakınlarında kız kardeşleriyle birlikte dans ederken Poseidon tarafından kaçırılır. Anlatılan efsanelere göre Poseiodon aslında uzun zamandır Amphitrite’i sevmekte ancak kız iffetine düşkünlüğü sebebiyle onu reddetmektedir. Hatta efsanenin bir noktasında Poseiodon’dan saklanmak isteyen Amphitrite Okeanos’un (Okyanus, Gaia’nın 12 Titan çocuğundan ilkidir.) derinliklerinde Herakles sütunlarının (Cebelitarık Boğazı) ötesinde gizlenmiştir.

Yunus balıkları tarafından yakalanıp Poseidon’a götürülen Amphitrite burada Deniz Tanrısı ile evlenir. Bu efsanenin Yunan mitolojisindeki eş değerleri 7 Olymposlunun başı olan Zeus’un yanındaki Hera ile yer altı tanrısı ve Zeus’un kardeşi olan Hades’in kaçırdığı Persophone hikayeleridir.

Mozaiği bulunan Triton da Poseidon ve Amphitrite’in oğludur. Triton mozaiklerde hem insanlara hem de Tanrılara benzeyen bir simayla canlandırılmış olup belinden aşağıda kalan kısmı ise yosunla örtülü bir balık kuyruğu şeklinde tasvir edilmiştir. Triton doğduğu andan itibaren annesine ve babasına hizmet etmeyi kendisine görev bilmiştir. Sedeften yapılma büyük borusuna üflediğinde dalgaların sesine benzeyen bir ses çıkar, bu boru ve ses de onun orada bulunduğunu belli ederdi.

Kendisi gibi yüzleri insana ve Tanrılara benzeyen balık kuyruklu yüzlerce çocuğun babası olan Triton’un çocukları da babaları gibi borularını üfler ve dalgaların hiddetini yatıştırır, Poseidon denizlerin derinliklerinde yer alan saraylarından çıktığında ise onun peşinde dolaşırlar ve yüzerlerdi.

1960’lı yıllarda yürütülen kaçak kazılar neticesinde Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçırılan Zeugma’da bulunan Triton Mozaiği ve Çingene Kızı’nın da kayıp parçaları dahil olmak üzere toplam 12 parçanın Türkiye’ye iadesiyle ilgili süreç 2018 yılında başlamıştır.

Glateia Mozaiği

Bu mozaikte anlatılan efsaneye baktığımızda ilk olarak etimolojik bakımdan süt beyazlığını bize çağrıştıran Galateia isimli iki kişinin olduğunu görüyoruz.

  • Efsanede bahsedilen ilk Galateia Nereus’un kızlarından biri olan özellikle Sicilya Halk Efsanelerinde karşımıza çıkan bir deniz kızı tanrıçasıdır. Glateia bir Nympha (Yunan Mitolojisinde yer alan dişi tanrısal varlıklar, periler.) ve Pan’ın (Yunan Mitolojisinde kırın, satirlerin ve çobanların Tanrısı) oğlu olan Akis’e aşıkken canavar vücutlu Sicilyalı Kyklops Polyphemos ise Glateia’ya aşıktı. Kıskanç Polyphemos bir gün ikisini görür ve kocaman bir taşla Akis’i ezerek öldürür. Bunun üzerine Glateia Akis’i suları berrak bir ırmağa dönüştürür. Hikayenin başka bir versiyonunda ise Polyphemos ve Glateia’nın birbirlerine aşık oldukları ve bu aşklarından Galas (Galatlara adını verdi), Keltos (Keltlere adını verdi) ve İllyrius (İllyrialılara adını verdi) isimli üç kahramanın doğduğundan bahsedilmektedir.
  • Mozaikte bulunan efsanede anlatılan ikinci Galateia ise Giritli Eurytios isimli birinin kızıdır. Phaistos Şehri’nde yaşayan iyi bir ailenin kızı olmakla birlikte Galateia oldukça yoksul olan Lampros’la evliydi. Galateia hamile kaldığı zaman Lampros ona yalnızca bir erkek çocuk istediğini, kız çocuk doğurursa Galateia’nın çocuğunu terk etmek zorunda olduğunu söyledi. Galateia bir kız çocuk doğurdu ama çocuğunu terk edemedi. Kahinlere danışarak ne yapması gerektiğini sorduğunda ona kızını erkek gibi giydirmesini öğütlediler. Galateia kahinlerin dediğini yaptı ve kızını erkek gibi giydirerek ona Leukippos ismini taktı ve oğlunun aslında kız olduğunu Lampros’tan sakladı. Yıllar sonra Leukippos büyüyüp güzelleştiğinde Galateia korkuya kapılarak Leto’nun (Yunan Mitolojisinde bir anne Titan) tapınağına giderek kızının cinsiyetini değiştirmesi için yalvardı, Galateia’nın dualarına karşılık veren Leto kızını erkeğe çevirdi.

Silenos Mozaiği

Silenos yaşlanmış Satyroslara (Stayr, satir. Yunan Şarap Tanrısı Dionysos’un maiyetindeki yarı insan yarı hayvan mitolojik yaratıklar.) verilen genel bir isimdir. Aynı zamanda efsanelere göre Dionysos tarafından yetiştirilmiş bir kahramanın da ismidir. Zeugma’daki mozaiklerde betimlemesi yer alan efsanenin de kahraman olan Silenos’a dayandığı düşünülmektedir.

Silenos’la ilgili efsanelerde farklı bilgilere rastlanmaktadır. Bazı efsanelerde Pan’ın ya da Hermes’in (Yunan Tanrı Zeus’un Maia’dan olan oğlu, kurnazlığı ve hızıyla bilindiği için haberci Tanrı olarak da geçmektedir.) Nympha’dan olma oğlu olarak geçse de bazı efsanelerde ise Ouranos’un kanından var olduğu söylenmektedir.

Silenos bilgeliği ile tanınmış bir mitolojik figürdür. Her ne kadar bilge olsalar da bu bilgeliğini insanlara ancak zorda bırakılırsa gösterirdi. Zeugma’da yer alan mozaikteki tasvirinde yassı burunlu, kalın dudaklı ve boğa bakışlı biri olarak resmedilmiştir. Kocaman bir karnı olan Silenos bir eşeğin üstünde gezer halde ve oldukça sarhoş bir şekilde dengesini korumaya çalışırken tasvir edilmiştir.

Antiope ve Satyros Mozaiği

Betimlemelerde yer alan efsaneye göre Antiope çok güzel bir kadındır ve onun bu güzelliğine Yedi Olymposlu’nun baş Tanrısı Zeus aşık olur. Antiope’ye yaklaşmak isteyen Zeus bir Satyros kılığına girer ve onun gönlünü çalar. Zeus’tan iki çocuğu olan Antiope Zeus’un onu terk etmesinin ardından tek başına ortada kalır. Babasından ve onun tepkisinden korktuğu için evden kaçar ardından da Sikyon Kralı Epopeus’la evlenir.

Poseidon, Oceonos ve Tethys Mozaiği

Antik dönemlerde Akdeniz dışındaki bütün açık denizlerin Tanrısı olan Oceonos (Oknayus, Titan.) denizdeki dişi unsuru temsil eden Tethys ile yaşamaktadır. Dünyadaki bütün ırmakların ve nehirlerin mitolojik efsanelerde Oceonos ve Tethys’ten meydana geldiğine inanılmaktadır. Zeugma’da bulunan Fırat yamacına kurulmuş villaların birinin havuz tabanlı olduğu arkeologlarca tahmin edilen bu mozaikte Oceonus’un ve Tethys’in deniz canlılarıyla çevrelenmiş bir halde betimlemeleri yer almaktadır. Mozaiğin en üstünde ise Hippocam ismi verilen ön tarafı at arkası balık yaratığın üstünde iste üç dişli dirgeniyle duran Poseidon vardır.

Oceonos ve Tethys Mozaiği

Kalıntılarda ayrıca Oceonos ve Tethys’in tasvirlerinin yer aldığı bir mozaik daha bulunmaktadır. Mozaiğe daha yakından bakıldığında aynı zamanda yunuslara binen ve balık tutan Eros tasvirleri de açıkça görülmektedir.

Yunuslu Eros Mozaiği

Kurtarma çalışmaları sırasında ortaya çıkan bu mozaikte yunusların üstünde yer alan Yunan Aşk Tanrısı Eros figürleri yer almaktadır.

Akhilleus Mozaiği

Mozaikte Troya (Truva) Savaşı’nın en ünlü kahramanı olan Akhilleus’un (Aşil) hikayesi betimlenmiştir. Akhilleus’un annesi ve babası oğullarının Troya Savaşı’na katılmasını istemedikleri için onu Kral Lykomedes’in Sarayına, Skyros Adası’na gönderirler. Akhilleus burada kadın kıyafetleri giyerek kadınların arasına karışır ve gizlenir. Ancak daha sonrasında Akhilleus’un Troya Savaşı’na katılmaması durumunda savaşın kazanılamayacağıyla ilgili bir kehanet üzerine yola düşen Odysseus (Yunan mitolojisindeki ünlü kahraman ve denizci, Homeros’un yazdığı İlya’da ve Odeysseia Destanlarında yer almış, Titan Tanrıça Kirke ile yaşadıklarıyla ve zekasıyla ünlenmiştir.) onu aramaya başlar.

Oldukça zeki olan Odysseus zengin bir satıcı kılığına bürünerek Lykomedes’in haremine girer. Yanında birbirinden güzel kumaşlar ve takılar getiren Odeysseus birkaç parça da silah çıkartır. Bütün kadınlar kumaşları ve takıları incelerken silahlara dayanamayan Akhilleus uzanıp kılıç ve kalkanı alır ve kullanmaya başlar, böylelikle de gerçek kimliğini açığa çıkartır. Zeugma’daki mozaikte betimlenen an da Akhilleus’un kimliğinin açığa çıktığı andır.

Dionysos ve Nike Mozaiği

Söz konusu mozaikte Anadolu kökenli Yunan şarap ve doğa Tanrısı Dionysos ve Yunan zafer Tanrıçası Nike bir arada betimlenmiştir. Dionysos (Bacchus) ve Nike figürleri Nike tarafından komuta edilen ve iki panter tarafından çekilen bir arabada tasvir edilirken aynı zamanda panterlerin önünde dans ederek yürüyen bir Bakkha (Dionysos adına düzenlenen törenlerde kutlamalara katılan kadınlar alayı.) da görülmektedir. Dionysos aynı zamanda kendi adındaki bir dinin Tanrısıdır, bu dine inananlar şarap içerek kendileri tarafından gizemli olarak nitelendirilen bir yolculuğa çıkıyorlar. Zeugma’da yer alan mozaikte de bu din ve kendini aşma ve sırra erme amaçlarını taşıyan ayin benzeri törenlerinin tasvirine yer verilmiştir.

Daidalos Mozaiği

Roma villasının yemek odasında yer alan taban mozaiğinde mimar Daidalos’un yaptığı işler resmedilmiştir. Söz konusu mozaikte altı tane figür bulunmaktadır. Mozaiği soldan dağa doğru olarak incelediğimizde ilk olarak Pasiphae’yi görürüz. Ardından ayakta dikilen kızı Ariadne’yi, Daidalos’u ve onunla sohbet eden Trophonios’u ve ahşap yontmakla uğraşan İkaros figürleri vardır. Sağ alt köşede ise Minator’un (Minos’un boğası, yarı boğa yarı insan olan mitolojik yaratık) kesik başı ve bu başa ok tutan Eros bulunurken sağ üst köşede ise Labyrinthos sarayı yer alır.

Bu mozaikte toplam dört mitolojik öykü anlatılmaktadır. Bunlardan ilki Minator’un öyküsüyle ilgilidir. Tanrı Helios (Yunan Mitolojisinde yer alan Titan Güneş Tanrısı) Perseis’in kızı olan Pasiphae Girit Kralı Minos’la evlidir. Bir gün Pasiphae Poseidon’un Minos’a kurban etsin diye gönderdiği ak boğaya aşık olur ve bu boğanın ilgisini çekebilmek için Daidalos’a tahtadan bir inek heykeli yaptırır. Sanki canlıymış gibi görünen bu heykelin içine girerek boğanın yanına giden Pasiphae hamile kalır ve mitolojik yaratık Minator’u doğurur. Minos Boğası ismiyle de bilinen Minator insan bedenli boğa başlı bir yaratık olarak dünyaya gelir.

Kral Minos bu yaratığı görür görmez öldürmek ister ancak Pasiphae buna engel olur, en sonunda Kralı Minator’un gün ışığına çıkamayacağı bir yer hapsetmesi için ikna ederek onu öldürmemesini sağlar. Mimar Daidalos’a Minator’u saklamak için Labyrinthos (Labirent) Sarayı yaptırtılır ve Minator’a her yıl yedi erkek yedi kız kurban olarak verilir. Thesesus Girit’e bu efsanevi canavarı öldürmek için geldiğinde Pasiphae’nin kızı Ariadne ona aşık olur ve bin dehlizi olan Labyrinthos’ta kaybolmaması için ona bir yumak ip verir. Thesesus Minator’u öldürdükten sonra açtığı ip yumağını takip ederek çıkışa ulaşır ve Araidne’yle birlikte Naksos Adası’na giderler.

Daidalos Mozaiğinde anlatılan ikinci öykü ise ilk uçan kişilerle ilgilidir. Kral Minos Ariadne’ye yumak iplik kullanma fikrini verenin Daidalos olduğunu öğrenince oldukça sinirlenerek Daidalos’u oğlu İkaros’la birlikte Labyrinthos’a kapatır. Daidalos kuşların pencerelere bıraktıkları tüyleri ve arı peteklerindeki balı kullanarak kendisine ve oğlu İkaros’a bir çift kanat yaparak Labyrinthos’tan uçarak kaçar. Ancak Daidalos oğluna uçmadan önce ne çok alçaktan ne de çok yüksekten uçmaması gerektiğini söylese de oğlu babasının sözünü dinlemeyerek yükselmiş ve gurura kapılarak Güneş Tanrısı Helios’tan daha iyi olduğunu düşünerek onu hor görmüş. Bunun üzerine Helios İkaros’un kanatlarındaki balı eriterek denize düşmesini ve boğularak ölmesini sağlamış. Bu hikayenin anısına da Ege’de bulunan Sisam Adası’nın çevresine İkaros Denizi ismi verilmiştir.

Mozaikte bulunana üçüncü öykü ise testerenin icat edilmesiyle ilgilidir. Daidalos mimar olduğu gibi aynı zamanda da bir heykel tıraş ve mekanik araçlar yapan birçok yönü olan bir yaratıcıdır. Atina’da çalıştığı zaman ona yeğeni Talos yardımcı olurdu. Bir gün Talos ölü bir yılanın dişinden ilham alarak testereyi icat eder ancak Daidalos bu icadı kıskanır ve Talos’u Akrepol’den (Yunan Şehir Devletlerinde saray ve önemli dini yerlerin yer aldığı iç kale.) aşağı atarak öldürür. Bunun sonucunda da Daidalos sürgüne mahkum edilir. Söz konusu mozaikte Daidalos elinde bir testereyle tasvir edilmiştir.

Mozaikte bahsedilen dördüncü ve son hikaye ise hırsız mimarın yakalanış öyküsüdür. Trophonios bir mimar ve aynı zamanda bir heykel tıraştır. Boeotia Kralı (Thebes’in en büyük şehri, Milattan önce 6. Yüzyıl civarlarında kurulduğu tahmin ediliyor.) hazinesini saklamak için Agamedes ve Trophonios’a sağlam bir yapı inşa etmelerini emreder. İki mimarın gözünü para hırsı bürür ve hazine odasını sonradan kendilerinin girmelerini sağlayacak bir biçimde yaparlar. Geceleri hazine odasına girerek buradaki eşyalardan birkaçını alan iki mimar en sonunda yakalanır. Kral varlığının gün geçtikçe azaldığını fark ederek Girit’te yaşayan ünlü mimar Daidalos’u çağırır. Daidalos bir tuzak kurar ancak Trophonios Agamedes’in kafasını keserek kaçar. Zeugma Kenti’nde bulunan mozaikte ise Daidalos’un hırsız olduğunu henüz bilmediği Trophonios’la sohbet etmesi tasvir edilmiştir.

Dionysos’un Düğünü Mozaiği

Mozaikte toplam on tane figür yer almaktadır. Bu mozaikte anlatılan hikayenin Dionysos ile Ariadne’nin düğününü anlattığı düşünülmektedir. Bazı kaynaklarda mozaikte düğün sahnesi anlatılan erkeğin Dionysos değil de Thesesus olduğundan bahsedilse de sol başta gördüğümüz Bakkha figürü bu evlilikten memnun olmayan ve Dionysos’u yitirmenin verdiği üzüntüyü yaşayan bir sevgili olarak tasvir edilmiştir, bu sebeple söz konusu evliliğin kahramanlarından olan erkeğin Dionysos olduğu düşünülmektedir. Mozaikte tasvir edilen düğün sahnesinin Dionysos’un Ariadne’yi Naksos Adası’ndan aldıktan sonra gerçekleştirildiği düşünülmektedir.

Akheloos Mozaiği

Mozaikte Fırat’ın bolluğu ve bereketi anlatılmıştır. Fırat Nehri’nin Kralı olan Ahkeloos söz konusu mozaikte başında yemişler ve meyveler bulunan bereketi temsil eden boynuzuyla ve kanat biçiminde bıyıklarıyla birlikte tasvir edilmiştir. Mozaiğe baktığımızda Fırat ve çevresinde yetişen üzüm, armut, incir ve nar gibi meyvelerin resimleri bereket boynuzu ve dallarla çevrelenerek resmedilmiştir.

Özellikle Helenistik Dönem’e ait efsanelere göre Akheleloos Okeanos ve Tethys’in her biri bir ırmak Tanrısı olan üç bin oğlundan en büyüğüydü. Akheloos hakkında birbirinden farklı hikayelerle karşılaşmak mümkündür. Bunlardan birinde Aitolia’da Kalydon Kralı Oineus ile ilgilidir. Krala komşu olan Akheloos kralın kızı Deianeria’yla evlenmek ister ancak Akheloos’un metamorfoz yeteneği ve sürekli olarak istediği şekle girebilmesi dolayısıyla Deianeria onunla evlenmek istemez. Herakles (Herkül, Zeus’un yarı Tanrı oğlu ve mitolojik bir kahraman.) onunla evlenmek istediğinde ise hemen bu teklifi kabul eder.

Akheloos bunu kabul etmeyerek Herakles’le kıyasıya bir çatışmaya girer. Herakles’in tüm gücünü, Akheloos’un ise tüm yeteneklerini kullandığı bu mücadele sırasında Akheloos bir boğaya dönüşür. Herakles Akheloos’un boynuzlarından birini koparır ve bunun üzerine Akheloos kendini yenik sayarak teslim olur, evlenme hakkını Herakles’e bırakarak kopardığı boynuzunu geri ister. Herakles bu boynuza karşılık Zeus’un sütannesi olan keçi Amalthei’nın çiçeklerle ve meyvelerle bezeli boynuzunu ona hediye eder. Bazı arkeologlar ise mozaikte görünen bu boynuzun Akheloos’un kendi boynuzu olduğunu ileri sürmektedirler. Günümüzde Akheloos ırmağı Astropotamo adını taşır ve Patras Köfezi’nden Yunan Denizi’ne dökülür.

Gaia, Çingene Kızı Mozaiği

1992 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkartılan bu mozaik Zeugma’nın simgesi haline gelmiştir. Diğer mozaiklerden daha çok ünlenen ve simgeleşen Gaia Mozaiği halk arasında Çingene Kızı Mozaiği olarak da bilinmektedir. Mozaik ilk ortaya çıkartıldığında kimliği konusunda kesin bir tanımlama yapılamamış ve mozaikte tasvir edilen kadının çingene kızlarını andırması dolayısıyla Çingene Kızı Mozaiği ismi verilmiştir. Günümüzde yapılan araştırmalar ve kaynaklar göz önüne alındığında ise mozaikte bulunan asma figürlerinden yol çıkarak çingene kızı olduğu düşünülen kadının aslında Yer Tanrısı Gaia olduğu ileri sürülmektedir.

Mitolojide Gaia’ya baktığımızda Tanrı soylarının çıktığı ilk element olarak kabul edildiği görülmektedir. Gaia en çok Hesiodos’un Theogonia’sında (Tanrıların Doğuşu) karşımıza çıkar. Hesiodos’un anlattıklarından yola çıkarak Gaia’nın Khaos’tan (Yunan Mitolojisinde ilk Tanrı, Kranos var olan şeyleri düzene koysa da onları yaratan Khaos’tur.) hemen sonra doğduğu bilgisine ulaşmaktayız. Gaia hiçbir erkek elementinin yardımına ihtiyacı olmadan Ouranos’u (Dağ), Pontos’u (Deniz) ve Ouranos’u (Uranüs, Gökyüzü) doğurdu. Ouranos’un doğumunun ardından onunla evlenen Gaia Titanları doğurdu.

İlk önce erkek karakterli Okeanos (Okyanus), Koios (Akıl ve Kuzey Kutbu), Kriyus (Savaş ve Barış), Hyperion (Güneş), İapetus (Ölümlülük, yara ve yaşam) ve Kronos (Zaman) isimli altı Titanı ardından da dişi karakterli Theia (Görüntü ve Değerli Taşlar), Rhea (Bereket), Themis (Adalet ve Düzen), Mnemosyne (Hafıza ve Hatıra), Phoebe (Karanlık ve Gizem) ve Tethys (Yeraltı Suları) isimli altı Titanı doğurdu. Ardından Arges, Steropes ve Brontes isimli üç Kyklops geldi ve şimşeğe ve gök gürültüsüne hükmettiler.

Gaia Mozaiği yada daha çok bilinen adıyla Çingene Kızı Mozaiği milattan sonra 2. Yüzyılda yapılan Maenad Villası’nın yemek odasında bulunan mozaiğinin geriye kalan tek parçasıdır. Kayıp 12 parçası Amerika’da bulunan Bowlig Green State Üniversitesi’nde olan mozaiğin Türkiye’ye iadesiyle ilgili süreç 2018 yılında başlatıldı.

Fırat’ın Genç Nehir Tanrısı Mozaiği

Havuzlu bir koridorun taban mozaiğinde gövdesi çıplak bir şekilde dirseğini bir podyuma dayamış halde hafif yan yatarak uzanan bir Nehir Tanrısı tasvir edilmiştir. Mozaiğin sol üst köşesine baktığımızda üçgen ve iki yanı avlu duvarlı bir binanın resmi vardır. Bu genç Nehir Tanrısı bir Merzimen’i yani Fırat Nehri’ne su sağlayan bir çayı temsil etmektedir.

Europa Mozaiği

Mozaikte betimlemesi yer alan Europa Suriyeli güzelliği dillere destan bir kızdı. Eğlenmeyi ve gezmeyi çok seven bütün vaktini kırlarda ve deniz kıyılarında arkadaşlarıyla birlikte geçirirdi. Bir gün deniz kenarındaki bahçelerden birinde çiçek toplarken Zeus Europa’yı görür ve ona aşık olur. Zeus eşi Hera’nın haberi olmadan altın renkli bir boğanın kılığına girerek ve Eusopa ile arkadaşlarının yanına yaklaşır. Güzel Europa bu çok güzel boğayı sevmek için eğildiğinde boğa ayaklarına kapanır o da boğanın sırtına oturur. Boğa diğer kızların yanlarına yaklaşmasına fırsat tanımadan Europa’yı kaçırır ve denize doğru koşar, dalgaları yararak suyun içerisinde yol alırlar. Zeus bir süre sonra kıyıya vardıklarında kendi kimliğine bürünür ve kendisini Europa’ya tanıtır. Girit Kralı Minos, Europa ve Zeus’un oğullarıdır.

Metiokhos Mozaiği

Phrygialı olan Metiokhos kendisi gibi Phrygialı Parthenope ile yaşadığı ölümsüz aşkıyla ünlüdür. Metiokhos bakirelik yemini veren Parthenope’ye aşıktır. Genç kız da her ne kadar bu aşka karşılık verse de yemini bozmak istemiyordu. Bu sebeple saçlarını keserek kendini sürgün etti ve Campania’ya giderek orada kendisini Dionysos’a adadı. Ancak Aphrodite aşkına sırt çevirdiği için ona kızdı ve onu bir sirene (Kuş vücutlu kadın başlı deniz ifriti) çevirdi. İtalya’da bulunan Napoli Kentinin Yunanca ismi olan Parthenope kaynağını bu iki aşığın efsanesinden almıştır.

Parthenope Mozaiği

Mezarı Napoli’de olduğu düşünülen sirenlerden birisidir. Hayatıyla iki efsane vardır. Bu efsanelerden ilki aşığı Metiokhos’la ilgiliyken öbür efsane ise kendisini kız kardeşleriyle birlikte deniz atmasıyla ilgilidir. İkinci efsaneye göre dalgalar cesedini Napoli sahillerine sürükledi ve orada onun için bir anıt dikildi.

Fırat Nehri Tanrısı Euphrates Mozaiği

Söz konusu mozaik sığ bir havuzun taban mozaiğidir. Mozaiğe baktığımızda Euphrates’in bir divan üzerinde hafif yatar bir şekilde tasvir edildiğini görmekteyiz. Betimlemede dirseğinin altından bir testi bulunmaktadır ve bu testiden Fırat Nehri akmakta, Fırat’ın suyunun buluştuğu toprakta ise yeşillikler bulunmaktadır. Sol elinde bir dal tutan figürün gövdesi çıplaktır. Hemen ayak ucunda ise bir ağaç vardır. Euphrates’in sağ tarafında ise bir su perisi bulunmaktadır. Yine aynı şekilde su perisinin de dirseğinin altından bir pınar akmakta, bu da Fırat’ı besleyen çayları temsil etmektedir.

Anlatılan efsanelere göre Fırat Nehri’ne adını veren Euphrates’in Aksurtas adında bir de oğlu vardır. Bir gün Euphrates annesinin yanında uyuyan oğlunu yabancı bir erkek sanarak öldürür, bu acı hatasının üstesinden gelemediği için de kendisini Medos ırmağına atarak intihar eder. O günden sonra Medos Irmağı Euphrates yanı Fırat olarak anılmaya başlar.

Akratos Mozaiği

Mozaiğe baktığımızda Zeus ve Eurynome’un kızı Euphrosyne’nin kadehini ritondan (Geyik başlı içki kabı.) dolduran Akratos’u görmekteyiz. Euphrosyne sevinç ve neşe anlamına gelirken Akratos ise kadınlar karşısında aciz olan erkekleri simgeler.

Danea Mozaiği

Danea Argos Kralı Akrisios’un kızıdır. Kral tapınağa başvurur ve bir oğlu olmasını ister. Kahinler Danea’nın bir erkek çocuk doğuracağını fakat çocuğun Akrisios’u öldüreceğini söylerler. Bunun üzerine Kral telaşa kapılır ve kızının hiçbir erkekle temasa geçmemesi adına onu tunçtan örülme bir odaya hapseder. Danea’ya aşık olan Zeus yağmur şeklini alarak damlalar halinde odaya sızar, Danea’nın Perseus (Yunan Mitolojisinde ünlü bir kahraman.) isimli bir oğlu olur.

Bunun üzerine Kral ne olduğunu anlamayarak kızıyla torununu bir sandığa kapatır ve denize atar. Danea ve Perseus Seriphos Adası’nda karaya çıkarlar. Mozaik karaya çıkma anlarını tasvir eder. Taban mozaiğinde iki balıkçının açtığı sandıktan çıkan Danea ve Perseus’un tasvirlerine yer verilmiştir. Danea ve Perseus figürlerinin karşısında bulunan Kral Polydektes ise iki elini bebeğe doğru uzatmış ve yardım etmeye çalışır bir şekilde resmedilmiştir.

Perseus ve Andromede Mozaiği

Perseus annesi Danea ile dedesi Akrisios’un zulmünden kaçar ve Seriphos Kralı Polydektes’in yanına sığınır. Perseus kısa sürede Kralın öz oğlu gibi itibar görmeye başlarken Kral ise annesi Danea ile evlenmek ister. Perseus her ne kadar Kralın öz oğlu gibi olsa da Kral bir süre sonra onun gençliğinden kaynaklanan hatalar yapacağını düşünür bu sebeple de onu ortadan kaldırmak ister.

Yıllar sonra, Kral yaşadıkları yerin en güzel kızlarından olan Hippodameia ile evleneceğini duyurdu. Herkes Krala evliliği için hediyeler verirken Perseus da Krala hediye olarak ne istediğini sorduğunda Kral at istediğini söyler. Perseus bu hediyeyi sıradan bularak onun için Medusa’nın (Dillere destan bir güzelliği olan Medusa Athena tarafından mitolojik bir yaratığa çevrilir, saçlarının her bir teli yılana dönüşürken onun gözlerine bakanlar taş kesilir.) başını getirebileceğini söyledi. Kral sessiz kaldı ancak at istemekte kararlı olduğunu düşünen Perseus onun için bir at getirdiğinde bu hediyeyi kabul etmeyerek Medusa’nın başını istediğini söyledi. Kralın asıl amacı genç oğlanı bu imkansız göreve göndererek onu annesinden uzaklaştırmak ardından da Danea’nın gönlünü çalmaktı.

Perseus bu zorlu görevi yerine getirmek için Hermes (Yunan haberci Tanrı) ve Athena’nın (Yunan zeka Tanrıçası) yardımını aldı. Athena’nın fikri üzerinde ihtiyar Graialardan (Üç koca karı, efsanelerde tek gözlerini aralarında paylaşırlar.) bir çift kanatlı sandal ve bir heybe ile başına takıldığında onu görünmez yapacak saç aldı. Sandalları ayaklarına bağladı, takma saçı taktı ve heybeyi sırtlandı.

Medusa’nın bulunduğu yere ulaşınca üç kız kardeşi Gorgonları uyur halde buldu. Gorgonlar ölümsüzken Medusa ise ölümlüydü. Bu sebepten Perseus sessizce Medusa’ya yaklaştı. Medusa kendisine bakıp onu taşlaştıracağı için arkasını dönüp kılıcını Medusa’nın başına savurdu, kopan kafasını ise heybesine koydu. Medusa’nın yere dökülen kanlarından ise efsanevi kanatlı at Pegasus doğdu. Perseus oradan uçarak uzaklaşırken heybeden dökülen kanlardan da dünyanın her yerinde görülen zehirli yılanlar doğdu.

Dönüş yolunda bir Şark ülkesine ulaştı, Kepheus isimli bir Kralın hüküm sürdüğü bu ülkede Kralın karısı kendisini Nereidlerden daha güzel bulduğu için Poseidon tarafından şehre bir deniz canavarı musallat edilmişti. Bu canavardan kurtulmanın tek yolu ise Kralın kızı güzel Andromede’yı bu canavara kurban etmekti. Perseus kızı bir kayaya bağlı halde buldu, kıza aşık oldu. Deniz canavarı güzel kızı almak için geldiğindeyse ucu demirli mızrağını canavarın göğsüne sapladı. Perseus Krala kızıyla evlenmek istediğini söyledi, Kral da bunu kabul etti. Perseus Andromede ile birlikte Seriphos’a döndü. Danea o gelmeden önce Polydektes’ten saklanmak için bir mabede sığınmıştı ancak bunu bilmeyen Perseus Kralın huzuruna çıktı. Kral onun Medusa’nın başını getirdiğine inanmayarak onu ve yolculuğunu aşağıladı, bunun üzerine Perseus heybesinden Medusa’nın kesik başını çıkartarak Krala doğrulttu ve Polydektes tahtının üzerinde taş kesildi.

Bereket Tanrıçası Demeter Mozaiği

Kare sığ bir havuz içinde bulunan mozaikte buğday başakları ve çiçeklerle taçlandırılmış, sol omzunda ise bereket boynuzu bulunan toprak ve ürün Tanrıçası Demeter’in tasviri bulunmaktadır. Mozaik ustası önce suyu Fırat Nehir Tanrılarının bulunduğu bir havuzdan geçirmiş ardından da Demeter’in bulunduğu havuza iletmiştir. Bu noktada usta Fırat’ın sunduğu bolluğu ve bereketi Demeter üzerinden ürüne ve toprağa bağlamıştır.

Mozaiği baktığımızda Demeter’in büst tasviri dışında dikkat çekici nokta sekiz sayısının ön planda olmasıdır. Mozaikte yer alan sekiz sayısıyla ilgili bağlantıların arkeologlar tarafından Demeter’in kızı Persophone ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Efsaneye göre Zeus yılın üçte ikisine denk gelen sekiz ayı yani çiçeklerin açtığı, meyvelerin olgunlaştığı dönemi annesiyle geçirmesinde, geride kalan yılın üçte birini yani kışı ise eşi Hades’in yanında geçirmesinde karar kılmıştır. Demeter efsaneye göre kızından ayrılmaz bu sebeple de mozaikte bile sekiz sayısı ile bile olsa anne kız birbirinden ayrılmamıştır.

Aphrodithe’in Doğuşu Mozaiği

Roma’da eski İtalya’nın Tanrıçası olan Venüs ile özdeşleştirilen Aşk Tanrıçası Aphrodithe’nin doğuşuyla ilgili bilinen farklı efsaneler vardır. Bu efsanelerden birinde Zeus’la Dione’nin kızı olduğundan bahsedilirken diğer efsanede ise Ouranos’un kızı olarak kabul edilir. Efsaneye göre Ouranos Kronos tarafından kesildiğinde denize düşen parçasından Aphrodithe’e doğmuştur. Dalgaların arasından doğan bu kadını Zephyroslar önce Kythira’ya ardından da Kıbrıs kıyılarına götürdüler. Aphrodithe’yi orada mevsimler karşıladı, onu giydirip süsleyerek Olympos’a götürdüler. Lukianos’un anlattığı efsanede Nereus tarafından büyütüldüğü söylense de Platon (Eflatun) Aphrrodithe’yi iki farklı şekilde anlatır. Bir Ouranos’tan olma Saf Aşk Tanrıçası Aphrodithe olduğunu bir de Zeus’la Dione’nin kızı olan sıradan Aşk Tanrıçası Aphrodithe’den bahseder.

Aphrodithe ile ilgili çeşitli efsaneler bulunmaktadır. Bunlardan biri aslında Savaş Tanrısı Ares’i sevmesine rağmen Lemnoslu topal Tanrı Hephaistos’la evlendirilmesiyle ilgilidir. Hephaistos bir gün Aphrodithe ile Ares’i yakalar ve üzerlerine sihirli bir ağ atarak onları yakalayıp Olympos’un bütün Tanrılarını çağırır. Poseidon’un rızası üzerine Hephaistos ağı kaldırır ancak utanç içerisindeki Aphrodithe Kıbrıs’a Ares ise Trakya’ya kaçar.

Eros ve Psykhe Mozaiği

Eros yani aşk, annesi Aphrodithe gibi dünyaya güzellik ve neşe getirirdi. Sırtında bir çift kanadı bulunan Eros elinde daima hazır olan oklarıyla tüm dünyayı uçarak geçer, arkasında güzel çiçek kokuları bırakarak bu oklarla insanları kalplerinden vurur ve onları birbirlerine aşık ederdi. Mozaikte anlatılan hikaye aşkın sembolü olan Eros’un aşık oluşunu anlatmaktadır. Bir Kralın üç kızından en güzeli olan Psykhe’ye (Ruh) aşık oldu. Bu genç kız o kadar güzeldi ki görenler onun Aphrodithe olduğunu düşünüyor ve ona tapıyorlardı. Bu durumdan memnun olmayan Aphrodithe oğlu Eros’u yanına çağırır ve kızı dünyanın en çirkin erkeğine aşık etmesini söyler. Eros kızın yanına gittiğinde bunu yapmaya niyetliydi ancak kızı görür görmez ona aşık olur. Bunun üzerine Eros Psykhe’yi alıp uyuyan bir ormanın ortasında bulunan sihirli bir saraya götürdü. Geceleri karanlık çöktüğünde kendisini göstermeden Psykhe ile buluşmaya başladı. Bir süre sonra Psykhe onun suratını görmek istemeye başladı ancak Eros kızın tüm ısrarlarına rağmen bunu kabul etmedi. Eros’un tek istediği Psykhe’nin onu onun kim olduğunu bilmeden körü körüne sevmesiydi ve bu istek genç kız tarafından kabul edildi.

Psykhe’nin kız kardeşleri bir gün bu ikilinin mutluluğunu kıskandılar ve kız kardeşlerini ziyarete geldikleri bir gün sevdiği delikanlının çok çirkin ve iğrenç olduğunu söylediler. O gece yanan bir lambanın üzerine vazoyu ters çevirip koymasını ve sevdiğini görmesini tembihlediler. Psykhe merakına yenik düşerek o gece kardeşlerinin dediklerini yaptı, gece Eros uyurken lambayla onun suratını aydınlattı. Karşısında oldukça yakışıklı bir erkek gören Psykhe şaşkın bir şekilde alnını öpmek için eğildiğinde elinde tuttuğu lambanın yağından bir damla Eros’un omzuna düştü ve onu uyandırdı. Sevgilisinin onu dinlemeyerek suratına baktığını anladığında ise uçarak oradan uzaklaştı, gidişiyle birlikte de büyülü saray bozuldu.

Psykhe dünyanın her yerini onu bulma umuduyla gezdi, en sonunda da Aphrodithe’in sarayının kapısını çaldı. Aphrodithe kızı bir köle olarak kullandı, o da oğlunun yerini söyler umuduyla karşı çıkmadan ondan istenilen her şeyi yerine getirdi. Eros yanan omzu iyileştiğinde sevgilisinin kaderini değiştirmek için Zeus’un yanına gitti ve onu kurtarıp kendisine eş yapması için Zeus’a yalvardı. Zeus Hermes’e Psykhe’yi Olympos’a getirmesini emretti, genç kız burada Eros ile evlenerek Tanrılar katına ulaştı.

Kahvaltı Sofrasındakiler Mozaiği

Söz konusu mozaik 6 numaralı açmada bulunan oldukça zengin dekore edilmiş bir villanın triclinium (yemek odası) olduğu düşünülen odasında bulundu. Mozaik üç ana öğeden oluşmakta ve ana panoyu üç taraftan saran bir bordür bulunmaktadır. Bu bordür yemek yiyenlerin oturdukları kanepelerin asıl yerlerini göstermektedir. Çerçevede bulunan aslan, panter gibi vahşi hayvanlarla savaşan Eroslar bulunurken köşelerde bulunan kadın ve erkek çizimleri gözlerini dikmiş onlara bakmaktadır. Ortada bulunan 1,75’e 1,50 boyutundaki pano bir şeritle çerçevelenerek batı tarafından bulunan kanepelerde oturup yemek yiyenlerin tam karşısına gelecek şekilde konumlandırılmıştır. Özellikleri ve konumu dikkate alındığında mozaiğin temasının yemek için gelen misafirler açısından bir sohbet konusu görevi görmüş olabileceğini düşündürtmektedir.

Mozaikte yer alan resme bakıldığında ilk olarak mimari bir arka plan önünde resmedilen üç kadın ve iki genç kız dikkat çekmektedir. Bu kişilerin tasvirlerinde birbirleriyle sohbet edişleri anlatılmıştır. Kadınların üzerinde bulunan ΣΥΝΑΡΙΣTΩΣΑΣ (Synaristosai) yazısı ise ‘Kahvaltı Sofrasındakiler’ anlamına gelmektedir. Bu sözcük aslında Milattan önce 4. Yüzyılda Menander tarafından yazılan bir Yunan Komedyasına göndermedir. Ana panelin altında başka bir yazı daha bulunmaktadır ve bu mozaiği hangi ustanın yaptığını işaret etmektedir. ΖΩΣΙΜΟΣ ΕΠΟΙΕI yani ‘Yapan Zosimos’ yazmaktadır. Aynı sanatçının başka bir evde bulunan Aphrodithe mozaiğinin üstünde de ismi bulunmaktadır.

Zeugma Antik Kenti Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücretleri

Dünyanın en önde gelen mozaik müzelerinden biri olmayı başarmış olan Gaziantep Mozaik Müzesi’ni Nisan – Ekim ayaları dönemi içerisinde 08:00 ile 18:30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Mozaik Müzesini Kasım – Mart ayları içerisinde ziyaret etmek isteyenler 09:00 ile 17:00 saatleri arasında mozaik müzesini görme şansını yakalayabilirler. Müzeye giriş ücreti 10 TL’dir. Müzeyi haftanın her günü belirtilen saat dilimleri içerisinde ziyaret edebilirsiniz.

Bir yıl boyunca müzeyi müzekart ile 2 defa, müzekart + ile dilediğiniz kadar ziyaret edebilirsiniz.

Zeugma Antik Kenti Nerede, Nasıl Gidilir?

Adres: Belkıs Köyü 27700 – Nizip / Gaziantep

Nasıl Gidilir?: Gaziantep’e uçakla gelmeyi tercih edenler için günlük aktarmalı veya direkt uçuşlar mevcut. İstanbul’dan uçağa bindiğinizde 1 saat 40 dakikalık süre sonunda Gaziantep’e ulqaşmış olursunuz. Ardından havaalanından Zeugma’ya ulaşmak için yaklaşık olarak 50 km kadar bir yol kat etmeniz gerekiyor. Antik kent, Gaziantep’e bağlı Nizip ilçesinde yer almaktadır. Nizip otobanından çıkarken, Nizip’e dönmeden sola dönülmesi gerekmektedir.

YAZAR BİLGİSİ
Modanium Özel
Modanium özel yayınıdır - Doğada seçimi kadın yapar !
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.